Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir millet, dünyâyı fethe çıkmadan da, kendi vatanında göstereceği kültür, sanat ve medeniyet yükselişleriyle dünyânın gönüllerini fethedebilir.
Kafalarında sağlam bir dil ve kültür yoluyla elde edilmiş yüksek bilgi, terbiye ve tefekkür yerleşmeyen insanlar, diyelim ki başka sâhalarda çalışacaklardır. Nasıl çalışacak, hangi kafa ile, hangi kültürle düşünecek ve ne yaratacaklar? Robot insan olmaktan nasıl kurtulacaklar? Üstün insanlığı, hattâ sâdece insanlığı, kimden, hangi dille öğrenecekler?
Sayfa 275 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Reklam
Şairin üç aşamalı edebi yolculuğu;
“İnsan, gençliğinde aşk şiirleri söyler. Yıllar ilerledikçe ilimsiz şiirin temelsiz duvar gibi çökeceğini anlayarak kendini ilmin deryâlarına bırakır. Fakat böyle bir ilim ve tefekkürle olgunlaştıktan sonra, bir gün yeniden anlar ki, şiir, ancak ve en çok aşk için söylenebilirmiş.”
Sayfa 267 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Eski Hind, İran ve Anadolu inanışlarında şarap içmek, –günah olmak şöyle dursun– bir îman, hattâ bir ibâdet sayılıyordu.
Sayfa 251 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Güzellik gizli kalmaz; mutlak görünmek ister; kendini görecek gözler, kendini sevecek gönüller özler, arar ve bulur.
Sayfa 255 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Henüz olgunlaşmamış insanda eğer bir değer hissediyorsanız ve o insan bu değerini hazmedecek seviyede değilse, ona iltifâtınızı fazla yaldızlı sözlerle söylemeyiniz. Sonra o kendi kabiliyetinden, insanlık da böyle bir istîdâdın gelişmesinden mahrum kalır.
Sayfa 250 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Reklam
Mevlana
İnsan rûhunda en ayıpladığı dalâlet, hased’di. Hased’in pençesine düşen insan ne kötülükler yapabilir, kıskanmanın ve aşağılık duygusunun buhranları içinde ne bayağılıklara düşebilirdi.
Sayfa 238 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
13.yüzyıl’da Anadolu’da Tasavvuf
“Her dinden, her mezhepten, her milletten, her insanı, insan olduğu ve Büyük Yaratıcı’dan bir ışık taşıdığı için sevmek” şeklindeki bir ordu ve ordu millet felsefesi, yeryüzünde yalnız Türkiye’de ve bu asırlarda görülmüştür.
Sayfa 233 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Mevlana Celaleddin Rumi
Asıl adı Mehemmed olan Celâleddîn’in daha yaygın unvânı: Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’dir. Bu unvandaki mevlâ, efendi ve mevlânâ, efendimiz demektir. Ona Rûmî denilişi, sanat, îman ve düşünüş hayâtının o asırlarda Diyâr-ı Rûm diye anılan Anadolu’da geçmiş ve bu vatanda ebedîleşmiş olmasındandır.
Sayfa 232 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Târihte büyük îman devirleri, büyük buhran devirlerinin ardından gelir ve bâzen onlarla birlikte doğar
Sayfa 228 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Reklam
(…) bir kadın edîbimizin çok doğru söylediği gibi, insan zekâ ve vicdânının târih boyunca keşfettiği en yüce varlık “Allah”tır. Allah’ı bulup onun varlığına ve kudretine inanmak beşer zekâ ve mâneviyâtının en üstün buluşu olmuştur.
Sayfa 227 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Bir dîne inanan milletler, o dîne kendi üslûblarıyla inanmaz ve ona kendi sanat ve vicdan dünyâlarından yeni hamleler katmazlarsa dinler canlılıklarını kaybedip yaratma ve yükselme kudretlerinden uzaklaşırlar.
Sayfa 214 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Çok kuvvetli bir târife göre: Tasavvuf, Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak demektir.
Sayfa 215 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Bir vatan, gözlere maddî bir varlık gibi görünürse de onun millî ve medenî mîmârîsinde onu kuran ve yücelten millet büyüklerinin derin mâneviyâtı vardır.
Sayfa 212 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
Her vatan, o vatanda yaşamış ve yaşayan duygu, düşünce, îman ve sanat adamlarının hizmetleri ve eserleriyle süslenir; böyle eserlerin maddî ve mânevî temelleri üzerinde yükselir.
Sayfa 212 - Kubbealtı NeşriyatKitabı okudu
131 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.